İnsanın anadilinde yetkin olması son derece önemli ve gerekli! “Anadilini düzgün konuşamayan, yazamayan” bir kişi en başta çevresiyle iletişim kurmakta güçlük yaşar. Zira dilbilgisi kurallarına aldırmadan konuşup yazmak, sözcükleri gelişigüzel kullanmak iletişimi aksatmaktan başka bir işe yaramaz. Ne var ki düşünceyi anlaşılmaz, belirsiz, karışık, çelişkili hale getiren bu tür kullanımlar yaygın ve dilbilimde buna anlatım bozukluğu adı verilir.
Anlatım bozukluğunun kaynaklandığı yere göre birçok türü var. Başta da yerinde kullanılmayan sözcüklerden kaynaklanan türü gelir. Böyle sözcükler deyiş yerindeyse torpille göreve getirilmiş, mevki makam sahibi olmuş liyakatsiz kişilere benzer. Bulunduğu yere yakışmadığı gibi liyakatli insanların işlerini de ortamını da mahveder. Liyakatsizliğin yurdumuzu ne hale getirdiğini, bizi nereye sürüklediğini anlatmaya gerek yok!
Tıpkı bu örnekte olduğu gibi yanlış sözcük kullanımı sonucunda bütün bir cümle bozulur, anlatım bozukluğu oluşur. Belki birçoğunuz bu cümlede bir sorun olduğunu fark etmedi. Oysa burada kullanılan “sonucunda” sözcüğü anlatımı bozuyor. Çünkü hem yanlış bir sözcük seçilmiş hem de bu sözcük gereksiz ve yanlış bir ek almış. Örnek cümlede sonuç, “bütün cümlenin bozulması, anlatım bozukluğu oluşması”. Sonuç diye belirttiğimiz kısımdan önce gelen öbek ise bu sonucun nedeni. Yani bu sonuç bu neden ortaya çıktıktan sonra doğuyor. Öyleyse “sonucunda” yerine “sonunda” ya da “nedeniyle” kullanılabilirdi. Oysa “sonucunda” bu anlamı vermiyor; sözcüğe getirilen bulunma durumu eki (-da) cümlenin akışıyla ilgisi olmayan bir anlam yüklüyor. Özetle yanlış sözcük ve ek kullanımından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu oluşuyor. Bu yanlış da kullanıla kullanıla galatı meşhur haline geldiğinden kimse yadırgamıyor. Ne var ki Türkçenin dilbilgisi kurallarına ve anlatım özelliklerine uygun değil. “Sonucunda” sözcüğünün doğru yerde kullanımını vermek pekiştirici olabilir: Öğrenci deneyin sonucunda (sonucuyla ilgili) bir terslik olduğunu fark etmişti ama bunun deneyin tasarımından kaynaklandığını anlaması biraz zaman aldı.
Örnekleri çoğaltmak, anlatım bozukluğunun diğer türlerinden söz etmek mümkün. Ancak bu yazının kapsamı ve amacı dilbilgisi dersi vermek değil. Amaç, hepimizi ilgilendiren bu konunun önemine dikkat çekebilmek, anlatım bozukluğu gibi dil yanlışlarının kaynağını ve tabii çözüm yolunu saptayabilmek.
HAŞA HUZURDAN!
Sorunun kaynağı bireyin anadilindeki yetkinliğinin düşük olması. Çözüm ise yetkinliğini artıracak, olması gereken düzeye getirecek nitelikli bir öğretim. Tamam anadili ama kimse anasının karnında öğrenmiyor, anasından “ediniyor”. Ne demek bu? Öğrenme bilinçli ve istemlidir. Edinme istemsiz ve zaman içinde olur. Bireyin özellikle dil gelişimi ailede başlar ki bu da bizi yaygın (informal) eğitime götürür. Dil öğrenme ise bu edinimleri fark etme, bilinenleri bilince çıkarma, dilbilgisi ve söyleyiş kurallarını pekiştirme, ölçünlü (standart) dili kavrama ve en önemlisi de dildeki yetkinliği geliştirmedir. Bu da planlı, programlı bir öğretimle olur ki örgün (formal) eğitim kapsamındadır. Gel gör ki anadili öğretiminin ülkemizde yüz ağartıcı düzeyde olduğunu söylemek pek mümkün değil. Anadilini öğretemeyen neyi öğretebilir? Sözgelimi yabancı dil öğretimindeki durumumuz ortada. Topluca milli eğitimin “milli” ve “bilimsel” temelden çoktan uzaklaştığı malum. Sonuç mu? Uzağa gitmeye gerek yok. Sözü edilen anlatım bozukluğu örneklerinin, çoğu kez, iyi eğitim almış, önemli mevkilere gelmiş kişilerin kaleminden çıkması! Gerisini söylemeye gerek yok…
Milli eğitimin başındakilere şöyle bir gözümü ağartsam bir şeyler düzelir gibi olur mu? Ne dersiniz? Gerçi artık her şey reisicumhurun iki dudağının arasında. Danışmanlarından biri bu hayati konuda “bugüne kadar atamadığı” devrim niteliğinde adımları atmasını sağlamaz mı? Sözgelimi, haşa huzurdan “Eşeğe bile okuma yazma öğretecek programı ve sistemi kuracağız” vizyonuyla reisin huzuruna çıkmaz mı? O da “bir gecede” sihirli çubuğuyla cümlemizi allame-i cihan yapmaz mı?…
Şaka bir yana kapsamlı çözümün nitelikli eğitimden, nitelikli anadili öğretiminden geçtiği su götürmez. Bireysel olarak kendiniz için ne yapabileceğinizi sorarsanız Türkçenin dilbilgisi kurallarına ve yaygın anlatım bozukluklarına göz atmak başlangıç olabilir. Rıfat Ilgaz’ın Aydın mısın şiirinde dediği gibi: “Yırt otuzunda aldığın diplomayı/ Alfabelik çocuk ol.” Okumaktan yüksünmeyin ve elinizin altından sözlüğü eksik etmeyin. Etmeyin ki galatlar meşhur olmasın, lügati fasihe galebe çalmasın, göz yumularak doğrulara dönüşmesin.
Cumhuriyet Gazetesi Düzeltme Servisi Şefi Ali Eren